İmparatorun Yeni Elbiseleri & Andersen Masalları


Evvel zaman içinde bir imparator varmış,
Süslü giysilerine pek çok para harcarmış.
Öyle çok düşkünmüş ki, hangi topluma gitse,
Tiyatroda gezide ya da çıktığı işte,
Kılık kıyafetine çokça önem verirmiş,
Günün her saatinde giysi değiştirirmiş.
İmparator nerede? diye bir soran olsa,
Derlermiş: "Giyiniyor, giyinme odasında."
Başkent cıvıl cıvıl bir, kalabalık şehirmiş,
Dünyanın her yerinden türlü insan gelirmiş.
Günlerden bir gün iki düzenbaz çıkagelmiş,
Dokumacılık imiş sözde yaptıkları iş.
Biz demişler, "çok özel kumaşlar dokuyoruz,
Olağanüstü desen ve renkler buluyoruz.
Akılsız, beceriksiz, başarısız bir insan
Anlamaz ve göremez kumaşı hiç bir zaman.
İşte, bizim kumaşın böyle özelliği var,
İmparator demiş: "Bu benim işime yarar."
"Hangi memur değerli, hangisi beceriksiz,
Sayesinde kumaşın, bunu öğreneceğiz."
Hemen işe başlansın, diye haber gönderir,
İki düzenbazlara peşin paralar verir.
Sözde tezgah kurulur, masuralar sarılır.
Yalancıktan elbise diker gibi yapılır.
Durmadan sırma, ipek, ibrişimler isterler,
Boş tezgahın başında torbalara iterler.
İmparator düşünür, gidip görsem şunları,
Ama ya göremezsem diktikleri kumaşı?
"Çok güvenim var ama, hiç belli olmaz demiş.
Önce başka birini göndermeyi yeğlemiş.
Bu da imparatorun yaşlı başvekiliymiş.
Üstün tecrübesiyle, aklı ve fikri ile,
Bu kumaşı en iyi o anlayacak diye.
Gidip gördü başvekil tezgah konan odayı,
Lakin aklı almadı bu garip çalışmayı
"Hay Allah! Bir şeycikler göremiyorum." diye
Düşünürken uğraştı, hiç belli etmemeğe,
Gerçekten de ortada yoktu bir şey görecek,
Bu düzenbaz işine nasıl cevap verecek?
"Beğendiniz mi rengi? Eşi yok bu kumaşın,
Çok çok nefis değil mi?" diyen düzenbazların,
Sorusuna ne cevap verecek, bilemedi,
Sonunda "Çok hoş, çok hoş! bende beğendim," dedi.
"Bunu imparatora böyle açıklayayım."
Sonra kendi kendine: "Ben bir budala mıyım?"
"Yarabbim ben galiba beceriksiz biriyim,
Kumaşı elbiseyi ne için göremedim?"
Düzenbazlar bir yandan sırma, ipek aldılar,
Bunları da çalıntı torbasına saldılar.
Bir süre sonra başka bir vekil görev aldı,
Bakmalıydı şimdiye kadar ne iş yapıldı.
Yeni haberci vekil işe dikkatle baktı,
Fakat iki düzenbaz, onu şaşkın bıraktı,
"Renkler çok göz alıcı, desen nefis değil mi?"
Vekil içinden dedi, kaptırmam işyerimi,
Doğruculuk bana mı kaldı sanki dünyada,
Adam sende diyerek bir karar verdi o da.
İmparatora gidip: "Eşsiz bir kumaş!" dedi,
"Göz kamaştıran renkler, nefis!" diye ekledi.
Özel kumaş kentte de dillere destan oldu,
Birbirini denemek için halk fırsat buldu.
Sıra imparatora gelmişti en sonunda,
İki namuslu vekil seçkin bir toplulukla,
Dolandırıcıların yanlarına gittiler,
Neredeydi bu kumaş, hani ya ipekliler?
Düzenbazlar bir sürü işaretler yaptılar,
Boş tezgahın üstünde ne kumaş ne giysi var.
Dalkavuk iki vekil: "Fevkalade değil mi?"
Tam size layık Altes, bu kumaş çok görkemli!"
Deyince imparator, "Bu da nesi diyerek,
Çok üzüldü bu işe boşunaymış beklemek.
Korkunç bir şey ben buna nasıl hayıflanmam.
Hiç bir şey göremiyorum, ama budala olamam."
İmparator, gerçeği söylemekten vazgeçti,
"Bütün hoşnutluğumu belirtiyorum" dedi.
Çevresindekiler de şaşkınca seyrettiler,
"Ne göz kamaştırıcı! İç açıcı," dediler.
Törende giymesini önerdiler pek çoğu
Onlar dalkavuklukta sanki yarışıyordu.
Düzenbazlara ise birer nişan verildi,
Hem de dokumacılar başı, diye seçildi.
Tören gününden önce onaltı mum yaktılar,
Giysi yetişsin diye uyku uyumadılar.
Koskoca makaslarla havaları biçtiler,
İpliksiz iğnelerle sözde dikiş diktiler.
Sonunda da elbise hazır deyip çıktılar,
Halbuki orta yerde ne kumaş ne giysi var!
İmparator, yaverle gidip gözden geçirdi,
Düzenbazlar: "Pantolon, ceket ve palto." dedi.
Sanki ellerinde bir elbise tutar gibi,
"Ne kadar hafif, zaten bunun için değerli,
Örümcek ağı kadar ince ve dayanıklı."
Dalkavuklar "Şüphesiz!" diye hemen atıldı.
"Zahmet olmazsa eğer bir prova yapalım,
Şöyle boy aynasında giysinize bakalım."
İmparator soyundu, ayna önüne geldi,
Elbise giydirildi, düğmeler iliklendi.
İmparator aynanın karşısında kırıttı.
Dalkavuklar hep birden: "Aman ne hoş yakıştı!"
"Kırk bir kere maşallah! Bu ne renk, bu ne desen!"
Derken, baş mabeyinci ekledi:"Büyük tören,
Şemsiyemiz kapıda." Altes: "Hazırım." dedi.
Yeni kıyafetinden hoşnut olduğu belli.
Aynanın karşısında döndü,dolaştı durdu.
Görkemli şemsiyenin altında pek kuruldu.
Giysiyi tamamlayan kuyruk eller üstünde,
Yalandan taşınırken çıktılar halk önüne.
Yolda pencerelerde herkes haykırıyordu,
"Ne şanlı bir kıyafet, ne de zarif kuyruğu."
Bir şey görmediğini söylemiyordu kimse,
Ya beceriksiz, aptal, görev yapamaz dense,
Halleri ne olurdu? İyisi mi aksine,
Hayranlık belirterek uymalıydı herkese.
Bu anda sesi geldi bağıran bir çocuğun.
"Ben elbiseye benzer bir şey göremiyorum."
Babası "Ulu tanrım, saf kalpli çocuğumun,
Sesini sen duy." dedi, karıştı biraz durum.
Halk fısıldaşıp durdu: "Duydunuz mu ne demiş?
İmparator çıplakmış, giysi falan giymemiş!"
Sonunda halk bağırdı: "Elbisesi yok onun!"
İmparator orada kırılan gururunun,
Üzüntüsünü duydu, fakat belli etmedi.
Madem ki başlamıştı, dayanması gerekti.
Başını daha da dik tutarak ilerledi,
Saygılı çevresiyle tören de sürüp gitti...

Hans Cristian Andersen


Masalı Dinlemek İsterseniz Lütfen Tıklayın :)

Yorumlar